13 Haziran 2011 Pazartesi

bizim hikayemiz...

   Doyasıya sevmek istemişti minik kız çocuğu,kısa pantolonlu çocuğu..Sevmişti de..Hayatını,ömrünün geri kalanını vermek istemişti aslında ona.Hatta istememişti sadece..Sunmuştu.Ama kısa pantolonlu çocuğun ruhu da çok yorgundu kendi gibi. Hali yoktu artık sevmelere de, sevilmelere de…
   Trajikomikti aslında onların hikayeleri… Aynen şu şekilde başlıyordu hikaye:
   2005 yazı Temmuz ayı başlangıcı;
   Minik kız çocuğunun her yaz uğrak yeriydi Mavikent.Fakat kısa pantolonlu çocuğun ilk gelişiydi oraya o yaz.O sene her ikisindeki amaçta dinlenmekti aslında.Küçücük yüreklerine kocaman gelen aşk kırıntılarını temizlemekti amaç belki de..
   Her ikisi de farklı birer savaşta yenik düşen yaralılardı.
   Minik kız çocuğu da yorulmuştu kendi savaşından… Duygularına yenik düşen iki yaralı..
   O sene Mavikent’e ilk giden,tabir-i caizse sezon açılışını yapan minik kız çocuğuydu yine.Her sene olduğu gibi bütün arkadaşlar sahile inmeden önce gazinoda toplanıp birlikte sohbet ede ede,güle oynaya yürürlerdi deniz kıyısına doğru… işte birbirinin aynı geçen günlerden birinde görmüştü onu. Konuşmamışlardı henüz. Ama minik kız çocuğu gizliden gizliye izlerdi her anını, uzaktan takip ederdi adeta. Merakla kendi kendine sorular sorardı hep… yeni mi taşındılar? Nereden geldi? Fakat cevaplar apayrıydı. Sitede oturan Can’ın çocukluk arkadaşıydı kısa pantolonlu çocuk.. istanbul’dan arkadaşı.. kısacık bi tatil yani..
   Tanıştılar… birlikte vakit geçirmeye başladılar. Tabi bütün arkadaşlar hep birlikte.. gündüzleri yine toplanıp indiler deniz kıyısına, geceleri ise yine aynı yerde, gazinoda bir araya geldiler.
   Minik kız çocuğu onu izlemekten,dinlemekten adeta zevk alıyordu. Her söylediği sözü kazıyordu beynine teker teker.
   Günlerden birinde arkadaşlar toplanıp gece yüzmeye karar verirler (kısa pantolonlu çocuk dahil).
   Minik kız çocuğu ne kadar cesursa, bi o kadar da korkaktır aslında… ama fırsat bilir bunu ve kabul eder.
   Bütün arkadaşlar gecenin bi yarısı o karanlık yokuştan yine güle oynaya inerler deniz kıyısına ve alır deniz onları… tabi önceden planlanmıştır her şey. Bu kez dubaya içki ve sigaralarını da götüreceklerdir.
   Dubada oturup iki ve sigara eşliğinde sohbet ederler. Aradan biraz zaman geçtikten sonra kıyıya dönme zamanı gelmiştir. Teker teker atlarlar denize ve minik kız çocuğu bu anı fırsat bilip korkuyormuş izlenimi verir ve tutunur kısa pantolonlu çocuğun omzuna.birlikte vururlar kıyıya… tıpkı fırtına dahilinde kıyıya vuran dalga misali..
   O an başlar her şey…
   Otururlar sahildeki şezlonglara teker teker ve başlar eğlence… şarkılar söylerler, gülüp eğlenirler hep birlikte…içkilerini neredeyse her yudumdan önce şerefe kaldırırlar.
   Tek bir şarkıdır onları bir araya getiren alında… “Geceler…”
   Söylemeye başlar minik kız çocuğu…kısa pantolonlu çocuk,minik kız çocuğu şarkıyı mırıldanırken araya girip “kim söylüyor bu şarkıyı?” diye bir soru yöneltir. Bölmez minik kız çocuğu…tamamlar şarkısını ve öyle cevap verir kısa pantolonlu çocuğun sorusuna…hatta sonrasında takdir bile alır…
   Gizliden gizliye izlemeye başlarlar birbirlerini karşılıklı…sohbet etmeye çalışırlar.
   Vakit dolmuş dağılma zamanı gelmiştir. Aynı karanlık yokuşu bu kez eve dönmek için tırmanmaya başlarlar. Zaman zaman diğer arkadaşlarından ayrı yürümeye çalışırlar sohbet edebilmek için. Renk vermezler ama etkilenmişlerdir birbirlerinden…
   Ertesi sabah yine aynı yerde toplanırlar ve yine birlikte iner arkadaşlar sahile… o gün başlar mutluluk, çocukça bi aşk , safça bi duygudur kalplerindeki…
   Birlikte geçirecekleri 4 günleri vardır yalnızca. Dolu dolu geçirmektir niyetleri…
  
   4. günün gecesinde bu kez arkadaşlar toplanıp Mavikent’in meşhur pınarına çıkmaya karar verirler. Son geceleridir onların aslında,bilmezler ama…
  
   Veda vakti gelmiştir artık. Sarılırlar birbirlerine sımsıkı ve kısa pantolonlu çocuk usulca bi veda öpücüğü kondurur minik kızz çocuğunun dudağına…
   Ertesi sabah kısa pantolonlu çocuk döner yaşadığı kente… minik kız çocuğu saf duygularıyla,anılarıyla kalmıştır bi başına…
   Her an sesini duymak ister ve ısrarla art arda arar kısa pantolonlu çocuğu. Telefonda bile o meşhur şarkılarını söylerler birbirlerine…
   3 gün geçer aradan… yine minik kız çocuğu her sabah olduğu gibi arar sevdiğini… açmaz bu kez ama kısa pantolonlu çocuk… safça düşünür uyuyordur diye… tekrar tekrar ve tekrar arar. Ama aramaları yanıtsız kalmıstır hep. Ve merakla Can’a sorar minik kız çocuğu:
   “ neden açmıyor?”,”nasıl?”,”Bi şey söyledi mi?...”
   Can’dan gelen cevap;
   “ unut onu! Sevgilisiyle barıştı, gerçekten sevdiğiyle birlikte o…” diye.
   Minik kız çocuğu bu sözler karşısında adeta donar. Yazın o deli sıcağında üşür , buz keser… sorgular hep kendini…suçlar hatta…
  
   Tam 2 sene boyunca bekler, ağlaya ağlaya bekler sessizce…
   Ne arar ne de sorar kısa pantolonlu çocuk. Mutludur çünkü… minik kız çocuğu hep bunu dilemiştir aslında… sadece şunu düşünür; “insan sevdiğinin mutlu olmasını istermiş. O mutlu ya sende onun mutluluğuyla mutlu ol! ”
  
   Günler , haftalar, aylar hatta yıllar geçer aradan.
   6 sene olmuştur neredeyse.
   Gecenin bi yarısı sanal alem karsılastırır onları yeniden. Başlar sohbet.. açılır eskiler… tekrardan açığa çıkarır minik kız çocuğu ve yarım bıraktığı  anılarını tamamlamaya çalışır kendi içinde… yazar kısa pantolonu çocuğa ve sonra sabırla bekler karsılığını…
   Umudu yoktur. Sohbetini yeniden kazandığı için mutludur sadece…
   Gitmeye karar verir O’nun kentine… görmek ister yeniden… ve görür de… tek düşüncesi bu kez susmamaktır. Dile getirmektir aşkını, sevgisini… anlatmaktır onsuz kendini bi hiç hissettiğini. Anlatır da…
   Sohbet ederler doya doya, tüm açıklığıyla hem de… ama ruhlar yorgun… ya geç kalınmış ya da erken… 2005 yazı olduğu gibi. Kısa sürer yine mutluluklar… dahası yoktur… ilk önce bununla yetinmeye gayret etmeye çalışan minik kız çocuğu, karar verir… susmayacaktır bu kez… anlatacaktır içindekileri,biriktirdiklerini, yüce sevgisini…
   Anlatmıştır da…
   Beklemiştir aslında gizliden gizliye olsun diye… kaybetmekte istemez ama.. şaşırır ne yapacağını minik kız çocuğu… yormak istememiştir sevdiğinin ruhunu… kaybetmemek için onu yapabildiği kadarını yapabilmiştir ancak… ve yine yarım kalmıştır her şey… ama güzel bi öykü bırakmıştır yerine…
   Bu kez pes etmeden bekleyecektir olmasa bile minik kız çocuğu… belki de bilgisi olmadan kısa pantolonlu çocuğun…
   Kim bilebilir… kısa pantolonlu çocuğun yüreğinde belki de bi başkası vardı yine… olsun… o mutlu olsun der sadece yine…
   Kalbine bi başkasının sevgisini dolduracaktır belki de kısa pantolonlu çocuk, ugrasmak istemez geçmişiyle bocalamamak için… tenine bi başka ten değecektir tutkuyla… değsin… o mutlu olsun der hep…
   Sadece mutlu olsun yoksa ben de olamam der…
   Ve yarım kalır acıtmadan daha fazla…

Asırlar süren bi sürgün sonrası kavuşması gibi sarıldı kollarımız, öyle çabuk geçti ki bir su içimi zamana sığdırdık her şeyi, bir su içimi zamandı yaşadığımız, her şey düşlerimizde kaldı. Öyle kazındı ki her şey içimize, bir su içimi zaman düşlerimizde kaldı. Ayrılık saati geldiğinde gözlerimizin buğusu birbirine karıştı, bişeyler koptu, zincirler kırıldı içimde sen giderken; zamanlar tükendi yaşadığımız düşlerde, senden sonra hüzün kaldı gökyüzünde, yağmurlar başladı…